Wednesday, December 30, 2009

Evlilikte Huzur


Kısa bir anektod;

"34 yıllık evliyim, düğün videomuzu tersten oynattıkça inanın mest oluyorum... En sevdiğim yer neresi mi? Karım nikah yüzüğünü parmağından çıkarıyor, nikah salonunda geri geri gidip kapıda bir arabaya binip caddelerde kaybolmuyor mu keyiften çıldırıyorum."

Thursday, November 19, 2009

Aşk-ı Memnu


Ben yiyişme sahnesi diye buna derim. Size söylüyorum Bihter, Behlül, yastık dediniz, yaslamadık dediniz hep kandırdınız bizi. Yiyişecekseniz adam gibi yapın bunu. Girin bakayım siz de aynı bidona, verin hortumu Bihter'in eline, açın musluğu da herkes bir rahatlatsın ya. Tutan memnun, açan memnun, yaslayan memnun, yaslanan memnun, seyreden memnun e daha ne işte size gerçek Aşk-ı Memnu...

Thursday, November 5, 2009

Sahil Güvenlik



Hakkı Devrim soruyor diye bir program var NTV de, dün gece onu izliyoruz (Sponge Bob ve ben) ilişkiler, evlilik üzerine konuşuyorlar.
Konuklardan birisi " ilişki de en önemli şeyin karşındakinin kara sularına girmemektir" tesbitini yapıyor, buna da hepsi katılıyor.

Bizimkinin kulağına kar suyu kaçtı tabi, önce bir iki kıpırdandı sonra beklenen soruyu sordu "ben senin kara sularına giriyormuyum?", aslında cevabı kendisi de biliyor ama yine de soruyor işte. Doğal olarak "yok sen hiç çıkmadığın için girmene gerek kalmıyor" gibi birşey söyledim.
Böyle bir cevabı beklediği için hemen atladı, benim sana bakış açım farklı, onlar daha soğuk ilişkilerden bahsediyor, falan filan bir dünya bir şeyler söyledi. Sonra da baktı tınmıyorum küstüm moduna girdi.
Ben gene tınmayınca bir süre sonra, o da ya sıkıldığından ya da unuttuğundan kara sularımda cirit atmaya kaldığı yerden devam etti. Ben de aah aah Sahil Güvenlik neredesin diye iç geçirdim.

Monday, October 19, 2009

Behlül - Bihter Yastığı Satışta


Bihter ile Behlül'ün sevişme sahnelerinde arada kalan şanslı yastığı ele geçirdik.

Ürünümüz unisex olup hem erkek hem de kadın müşterilerimize hitap etmektedir, zira yastığın bir tarafına Behlül dayarken diğer tarafına da Bihter'in yaslandığı unutulmamalıdır.
Resimden de görüldüğü üzere Bihter'e dayamak isteyenlerin tarafı açık seçik belirli olmasına rağmen, herhangi bir karışıklığa yer vermemek için Behlül tarafına da mavi kurdela dikilmiş olup istenmeyen eşcinsel deneyimlerin de önüne geçilmiştir.

Ürünümüz cinsel soğukluk yaşayan çiftlere de tavsiye olunur (araya konularak, tıpkı onların yaptığı gibi). Böylece ilişkinize yeni bir soluk getirebilir ve bir anda partnerinizi Behlül ya da Bihter olduğunu hayal edebilirsiniz.

Not: Ürün açık arttırma yoluyla satılacak olup takasda yapılabilir, lütfen tekliflerinizi yandaki mail adresine atınız.

Wednesday, July 22, 2009

Böyle dediler duydum


"Bardağımda parmak izi var, lütfen değiştirir misiniz?"

Aslında camız kategorisinde olup, balık etindeyim edasında olan genç bayanımız böyle dedi garsona, benim de yan masadan atlayıp şöyle diyesim geldi "sizin de bacağınızda portakal kabuğu izi var lütfen örtermisiniz.

Not: Tabiki selülitli bacak resmi koyup midenizi kaldırmayacaktım. İşte selülit free diye ben buna derim peh.

Friday, July 17, 2009

Kadınlara naçizane tavsiyeler - 1

Futbolla ilgilenen kadınlar, kendinizi bulunmaz hint kumaşı sanmayın.

Futboladan anlıyor olmanız sizi özel yapmaz, farklı hiç yapmaz. Biraz mütevazi olun, siz hiç futboldan anlıyorum diye böbürlenen adam gördünüz mü? Siz de böbürlenmeyin. Bu özeliğinizden etkilenen erkekler çıkabilir onları da hoş görün, görmemişler deyip geçin, kendinize pay çıkartmayın.



Çalışan kadınlar, işde ki sorunları eve getirmeyin.

Zaten çoğunuz üç kuruş para kazanıyorsunuz, onu da kıl, tüy aldırmaya çantaya, ayakkabıya yatırıp eve bir maydonoz bile almıyorsunuz. Çalışıyorum diyip yemek, temizlikte yapmıyorsunuz ama bir de eve gelip işteki o bana böyle dedi, ben şuna şöyle dedim gibi gereksiz muhabbetleri, sorun olmayan sorunlarınızı lütfen bizimle paylaşmayın.



Arada bir hesabı siz ödeyin.

Bakın arada bir yani ayda bir falan diyorum. Centilmenliğe sömürüyle karşılık vermeyin.



Alışveriş dışında bir hobi edinin.

Hatta alışverişi bir hobi olarak görmekten bile vazgeçin; ki bence zaten değil. Yemek yapmayı öğrenin mesela, hem evin bütçesine de bir katkınız olur belki.



Sürekli aranmayı beklemeyin.

Aranmayınca da neden aramadın diye sormayın. Belli ki işimiz gücümüz var. İnanması zor ama hayattta sizden önemli şeyler var ve bazı zamanlar siz hiç aklımıza gelmiyorsunuz, bunda da gocunacak birşey yok.

Wednesday, July 15, 2009

Ben Almayayım - 1


Bütün kadınlar güzeldir.

Bunu hangi abaza söylemişse taktir etmek lazım, lakin hem abaza olup hemde kadınların takdirini kazanmak meziyet ister. Bir de şöyle bir Rus deyişi varmış galiba (atıyor olabilirim) "çirkin kadın yoktur az vodka vardır" buna tamamen katılıyorum ve ekleme yapma ihtiyacı duyuyorum; "çirkin kadın yoktur az vodka ve çok ışık vardır".



Kadın erkek eşittir.

İyi güzel de bu eşitlik niye her alanda geçerli değil onu anlamış değilim. En basit şekliyle anlatayım, örneğin okyanusda bir gemi batıyor ve herkes can derdinde birden kadınlar ve çocuklara öncelik verelim diye bir anons... ve bütün kadınlar ön saflara doğru sinsice ilerlemeye başlar. Ne oldu hani eşittik senin can canda bizimki patlıcan mı?



Fiziksel güzellik geçicidir, mühim olan huy güzelliğidir.

Sen de biliyorsun ki mühim olan ikisi birarada olanını bulmakdır. Onlardan az var bahanesiyle bize iyi huylu gudubetleri kakalayamazsın, yemezler. Ayrıca bende geçiciyim 50, 60 yıl içerisinde "I'm going depper under ground, there is too much confusion in this town"



Yaşlıya saygı göstermek gerek.

İyi be adamın bütün hayatı boyunca yemediği halt kalmasın ondan sonra sırf bir gözü toprağa bakıyor diye saygı gösterilmeyi hak ettsin, yok karşıyım.



Ölünün arkasından kötü konuşulmaz.

Kötüysen kötüsün, ölü de olsan diri de. Senin bunu dile getirmen gerçekleri değiştirmeyecek ki. Yoksa bunun altında yatan "ulan adam zaten kötüydü bir de şimdi arkasından konuşup bizi cin çarpmışa çevirmesin" korkusu olabilirmi?

Monday, July 6, 2009

Geyik Haberler - 1

- "90 Dakika Yayından Kaldırıldı."

Aman ne güzel olmuş, ne güzel. Mümkünse bir daha başka spor programı yapmalarıda yasaklansın da Türk spor dünyası rahat bir nefes alsın.

- "Burcu Esmersoy artık oyunculuk yapmayı düşünüyormuş ama sevişme sahnelerine sıcak bakmıyormuş."

Yapma be, bari ucundan azıcık gösterseydin, ha hacı?


- "Ali Ağaoğlu Tower'ını gösterdi."

Boşuna dememişler yiğidin malı meydandadır diye de birde gidip adamın Tower'ından alacaklara ben şaşarım.

- "Nakşibendi Tarikatı'nın etkili ismi Cüppeli Ahmet Hoca resmi internet sitesinde yayımladığı fetvasında oyuncak bebek kriterlerini açıkladı: "Öyle bebekler yapıyorlar ki, saçlarını tarıyorlar, uzun bacaklı falan, bunlara izin yok. Normal insanı tahrik edecek gibi. Tıpatıp bebekler, üstelik çıplak gibi."

Hocam sen aşmışsın ya, bu ne hayal gücüdür takdir ediyorum. Milllet şişme bebeklere bir sürü para dökerken sen bir barbie ile idare ediyorsun helal olsun sana.

Friday, July 3, 2009

Büyük 10 krş Küçük 5 krş Gaz bedava


Eskiden böyle yazarlardı tuvaletlerde. Büyüğün, küçüğün ne olduğunu bir şekilde çıkartmıştım ama gaz olayı beni baya zorlamıştı. Ne olduğunu öğrendikten sonra da şunları düşündüğümü hatırlıyorum; "ülen ne edepli insanlar var, ben sağda solda zart zort gezinirken, gaz çıkarmak için bile tuvalete giden insanlar var" ya da "ülen çiş yapıp çıksam gaz kontenjanından bedava yırtabilirmiyim acaba?"

Abicim bende hem salak hemde uyanıkmışı ki olmaz bir kombinasyon bu.

Michael Jackson


Popun devrik kralı öldüğünden beri bende birşeyler yazmak istiyordum, tarih yazdı ben yazmasam olmazdı. Ama yazılmamış ne yazabilirdim;

Siyah doğdu beyaz oldu.....yok ya,
Thriller albümü satış rekorları kırdı...... hadi canım,
Cinsel eğilimleri...... yok hiç oraya girmeyeyim,

Neyse, bugün aklıma konuyla ilgili %100 gerçek küçük bir anekdot geldi. Bari onu yazayım dedim.

Bilirsiniz 93 yılında İstanbul'a konser vermeye geldi Michael Jackson, abimde o konsere gitmişti. Olay şu şekilde gelişmiş; Baba sahneye çıkınca o zamanki meşhur hareketlerinden "sabit duruşu" ile çıkmış. Adam kıpırdamadan 6, 7 dakika durunca abimin yanındaki iki kavruk anadolu gencinden birisi bombayı ortaya bırakmış, "olum kazıklandık galiba baksana herif kıpırdamıyor, galiba bu onun robotu".

Bir anım daha geldi aklıma hemen onu da anlatayım. Londra'ya ilk gittiğim zamanlardı yukarıdaki gençlerin ruh hali (kazıklanma, dalgaya alınma korkusu, özgüven eksikliği falan filan) sanırım bende de vardı o ilk zamanlar. Herneyse şimdi okulda beraber dolaşan 3 kız beni görünce nasıl desem kikirdeşmeye falan başlıyor, arada da Michael gibi birşeyler söylüyorlardı. Yurdumun kızlarından bu tür davranışlara alışık olmadığımdan bende ufaktan gıcık oluyorum, ne kikirdiyonuz lan diyesim falan geliyordu. Birde Michael diyorlar ya benim de aklıma ne alakaysa Michael Jackson geliyor, iyice bir sinir oluyorum. Sonra bir gün okuldaki herkesin gittiği bir clubda gene bunlara rastladım. İçkinin de etkisiyle kızlar işi iyice abarttı, önlerinden her geçişimde Michael, Michael diye tempo tutmaya başladılar. Bende bu tacizlere artık dayanamayıp gittim yanlarına,

- Do I look like Michael Jackson?
kızlar kendi aralarında ama benimde duyabileceğim şekilde konuşuyorlar
- Ohh he is a foreigner!
- Ana nereden anladılar len, koyayım ben aksanıma, düşüncesi (bu strong Turkish accent ileride çok işime yaradı ama)
- Yes I am but why do you call me Michael? Do I look like him?
"What the fuck he is talking about" bakışları
"Anlaşılmıyor mu lan benim İngilizcem" bakışları
- He is black you know...
- Well he is not at the moment
- Gülüşmeler, o kadarda kötü değil be aksanım düşüncesi
- No no, not Michael Jackson, Michael Hutchence who you look like
- "Hutchence mı lan o adam Inxs solisti, Kylie Minoque'un sevgilisi değil mi, lan bunlar iyi bişeye benzetmişler beni be"
ve özgüvenin tekrar normal seviyerine dönüşü.

Not: Merak edenlere söyleyim ikisinede benzemiyorum, kızlar sadece yazmak istiyormuş bahane olarak da bunu bulmuşlar.

Monday, June 29, 2009

Bu ne Lan!!!


Bugünkü Hürriyet gazetesi yukarıdaki başlıkla çıktı (en azından İzmir baskısında). Gazeteyi elime alınca ofisden birisinin üzerine sıkıntıdan bir şeyler karalamış zannettim velakin kazın ayağı öyle değilmiş.

Adamın birisi Doblo'nun yeni modelini görmüş de fotoğraf çekilmesinede izin verilmediği için kara kalem cizmek istemiş. Ama o ne çizim, 9 yaşındaki ortalama bir çocuk en az bu kadar çizer (aslında anlatmama gerek yok yukarıda resimde herşey ortada).

Hadi o çizdi, sen gidip bunu nasıl manşete koyuyorsun, hayret valla. Bir de altına yazmazlarmı "Mimar Sinan Üniversitesi Endüstri Tasarımı Bölümü'nde eğitim görmesinin avantajını kulanan E.M. nin yeni Doblo'nun çizimini yapması...." lan ne avantajı, benden söylemesi bu adam bu çizimle o okul zor biter.

Not: Gazetenin internet sitesinde bu haber yok oda ilginç ama bu konuyu örtbas edemezler, scan edip koydum bende haberi. Araştırmacı gazetecilik diye buna derler pehh.

Friday, June 26, 2009

Hepimiz TOPUZ




Geçen sene Galatasaraylı abilerimiz demişti "Hepimiz Adnan Polatız" diye; başkanlarına desteklerini göstermek için.

Ondan önce de birileri "Hepimiz Hrant Dinkiz" demişti.

Kesin bunun eveliyatıda vardır ama ben bilmiyorum. Ama benim esas korkum birileri (son durum itibari ile ihale Fenerbahçeye kalmış görünüyor) Mehmet Topuzun arkasındayız imajı vermeye kalkıp "Hepimiz Topuz" derse iş o zaman maksadını aşacak gibi duruyor, benden uyarması.

Thursday, June 25, 2009

MASUDER


Böyle bir dernek varmış.

Halkı bu hastalığa karşı (tabiki Basur dan bahsediyorum) uyarmak ve yapılmaması gereken şeylerin listesinin başlığı gibi bir ad olmuş bu.

Aşağıdaki listedekileri yaparsan basur eder, kısaca biz buna basuder diyelim, yok böyle çok ayıp oldu en iyisi masuder olsun gibi birşey olmuş.

Doğrusu Madensuyu Üreticileri Derneği imiş. Hocam iyi de isminiz zaten bi tuhaf bi de o ne reklam öyle ya. İnsanın maden suyu içesi varsa bile hevesi kaçıyor (gerek basur olma korkusu gerekse içersem bende Nil gibi öyle spastik hareketler yaparım korkusu).

Herhalde Nil'in yaptığı en kötü jingle, bir de o müzikle dans etmeye çalışıyor. Kızcağız zaten dans özürlü hoplayıp zıplayıp duruyor arada da ebleh ebleh bakıyor.

Reklam kötü ötesi de absürdlük sınıfından bakarsan bayağı eğlendiricide olabiliyor.

Reklamı seyredip de üstüne maden suyu içebilen varsa basur olmasın da ne olsun...

Tuesday, April 14, 2009

Somers Town


Filmden bir diyalog vereyimde nasıl bir film olduğu anlaşılsın, bende fazla kasmak zorunda kalmayayım...

(Tomo da Marek de yeni yetme biri İngiliz biri Polonyalı iki çocuk)

Marek - Tomo?


Tomo, wake up.



Tomo - Maria.



Marek -Your food.

Tomo - There ain't a lot there, mate.


There's only a little bit.



Marek -I can't give you more.



The rest is for my dad.


Tomo - How much is your dad having?



Marek -Eat.


Tomo - So, erm, why have you got
so many pictures of Maria?


Is she your girlfriend, or summat?



Marek -Yes, she is.


Tomo - So... have you had sex with her?



Marek -No.


Tomo - Only felt the bazookas?



Marek -No!


Tomo - Well, obviously, her being your girlfriend,
you've kissed her, yeah?



Marek -Not yet.


Tomo - Look, mate, in England,
it's sort of like a tradition


for like a... girlfriend
to kiss her boyfriend,


so, it sounds to me like you're
not actually with her, you just like her.



Marek -In Poland,
we mustn't kiss to be together,


and you think only about one thing.


Tomo - But, mate, we're not in Poland.


This is England and so... it sounds to me
like she's not your girlfriend.


So, I'm gonna try and get in there
with her, so, when I get with her,


I'm not gonna be that comfortable
with you having pictures of my girlfriend,


so, d'you wanna give me them now or...



Marek -No, door closed.
You must go and find another girl.


She's my girlfriend.


And eat fast, I must meet my dad.



Eğer yukarıdaki sahne size komik geldiyse filmde bunlardan bir dünya var. Bendeniz filimdeki olaylar aklıma geldikçe gülüyorum.

Not: Türünüde belirtelimde beklentilentileri yanlış yönetmiş olmayalım, film dram/komedi/macera türünde bir film.

Monday, April 6, 2009

Good Dick


Hiçbir beklentim olmadan seyretmeye başladığım, seyrettikçe daha bir keyifle izlediğim "Good Dick", sonunda bana vay be ne film miş dedirten cinsten oldu.

Bu kadar çok film seyrediyorsunuz ama hala daha önce seyrettiğiniz hiç birşeye benzemeyen birşeyler çıkabiliyor. Aslında çok zorlarsak filme romantik komedi de diyebiliriz, tek farkla bu defa sıradışı kişiler romantik oluyor (sanki onların duygusallaşmaya hakkı yok).

Benim için değişik insanların hayatları (özenilmeyecek olursa daha makbul) her zaman daha cazip oluyor, "normal insanların" (normal olmak kadar sıkıcı birşey varmı?) romantik ilişkilerini seyretmekten artık gına geldi.

Uzun lafın kısası değişik birşeyler seyretmek istiyorsanız bu filmi kaçırmayın...


Not: Şimdi aklıma geldi, tamda "Secretary" gibi bir film bu.

Friday, March 27, 2009

Don Tutkusu


Siz de farketmişsinizdir artık bütün kadın şarkıcılar donla sahne alıyor. Sanki donla sahneye çıkmadan şakıcı olunmazmış gibi yazılı bir sözleşme var. Hayır yakışanı var yakışmayanı, dolduranı da giyiyor doldurmayanıda, doldurupta taşıranıda, ne iştir anlamadım.

Sakın rahatsız oluyorum falan zannetmeyin ben sadece bu sürecin biraz daha hızlanmasını ve donsuz günlere ulaşmanın sabırsızlığını taşıyorum.

Donsuz günlerde buluşmak dileğiyle...

Not: Madonna'nın, bak hala taş gibi dötüm var diyip burnumuza sokması insanı biraz rahatsız etmiyor değil.

Friday, March 20, 2009

Aceto'nun aslan damarı kabarmış


Bir çoğumuz gibi bende Aceto'nun sıkı takipçilerindenim ama aşağıda bir kısmını verdiğim yazısı, Galatasary'ın UEFA dan elenmesinin verdiği hayal kırıklığı ile yazılmış gibi geldi bana. Olabilir oda bir insan, oda bir taraftar böyle yazılar yazabilir ama bende yazma sıkıntısı çeken güdük bir blog yazarayım, böyle konularıda atlarsam geriye yazacak birşey kalmıyor.

Neyse konumuza gelelim Bülent bey demiş ki:

"Fotoğraftaki Fenerbehçe kulübünün resmi sitesinin açılış sayfası. Fenerbahçe dergisinin Nisan sayısında UEFA finali bileti hediye edeceklerini Galatasaray elendikten sonra ilan ediyor site editörü ya da kimse... Derler ki Fenerbahçe'de Aziz Yıldırım'ın haberi olmadan kimse nefes alamaz. Bu sefer inanmak istemiyorum. Taraftar bunu yapar da; koskoca kulüp resmi sitesinden neden bu yola başvurur ki? Fenerbahçe'yi gerçekten büyütmek samimiyetini içlerinde taşıyanlar aralarında bu işe imza atmış küçük adamları sorgulamaları lazım."

Hocam ya ne var bunda anlamadım ki. Hiçbir Fenerbahçe Dergisi okuyucusu Galatasaray'ın oynadığı bir maçı seyretmek istemez dolayısıyla dergide okuyucularına cazip gelmeyecek bir promosyon yapmak istemez. Galatasaray elenince bu maç bileti hedef kitleye yönelik gayet güzel bir promosyon haline gelmiştir. Olay bu kadar basit bir marketing uygulamasıdır.

Şimdi senin gibi bir karizmaya yakışıyormu "inanmak istemiyorum", "küçük adamları sorgulamak lazım" gibi laflar. Bir de merak ettim sen hiç Galatasaray Dergisinde çalışırken, Galatasaray'ın olmadığı bir Fenerbahçe maçı bileti promosyonu yaptın mı?

Thursday, March 19, 2009

Sponge Bob suç üstü yakalandı

Suç üstü derken yanlış anlaşılmasın, sadece yavru akvaryumuna bakarken yakalandı (ama o ne bakış, adeta yeni doğmuş bebeğine bakan bir anne şevkatiyle). Neden bu bir suç oluyor derseniz orası biraz uzun hikaye ama anlatayım.

Şimdi efendim bu bizim Sponge Bob (SP) bundan bir yıl kadar önce tutturdu eve akvaryum alalım diye, ben akvaryum bakımının meşakkatli bir iş olduğunu anlatmaya çalışmama rağmen SP bütün bakımını kendisinin yapacağını sözünü vererek bana zorla bir akvaryum aldırdı.

Akvaryum bakımını bir ay boyunca beraber yaptıktan sonra (bunada razıydım), SP tipik bir SP davranışı gösterip akvaryumdan elini ayağını çekti (kendisi ultra maymun iştahlıdır). Ben zaten en başta böyle bir ihtimalin olduğunu bildiğim için eyvallah diyip akvaryumun bakımını üstlendim.

Ancak gel gör ki buda sorunumuzu çözmedi, bu seferde SP akvaryuma çok fazla zaman ayırdığımdan şikayet etmeye başladı (yani birisinin ilgilenmesi lazım yoksa balıklar ölüyor). Sonraları balıklar iyi bakımdan ötürü yavrulamaya başladı. Yavrular için ikinci akvaryum alındı dolayısıyla bakım zamanları arttı doğru orantılı olarak da SP nin şikayetleri. O kadar ki, vicdansız bir ara balıkları zehirleyeceğini söyleyip beni tehdit bile etti.

Sonuç olarak SP mutlu olsun diye alınan bir şey zaman içinde nitelik değiştirip onun mutsuzluğuna sebep oluyordu. Bende gerçekten onun akvaryumla ilgili herşeyden nefret ettiğini düşünüp bu soruna çözüm aramaya başlamıştım ki dün onu yavru akvaryumuna mutlu mutlu bakarken yakaladım ve bu postun başlığı da ortaya çıkmış oldu "Sponge Bob suç üstü yakalandı".

Not: Kendisine sorarsanız hiç de öyle bakmıyordum der ama ben ne gördüğümü biliyorum, yemezler.

Friday, March 13, 2009

Adam Levine acting in 24 Hours (sort of)




Dün akşam 24 saatin 7. sezonunu izliyordum ki (çok sevdiğimden değil, yapacak daha iyi bir şey bulamadığımdan) birden gözüme figüranlardan biri takıldı. Sahidende adam Adam Levine (ne güzel cümle oldu, bunu arada kullanayım). O kim derseniz Maroon 5 ın solisti.

İki saattir bu bilgiyi doğrulamak için nette geziyorum ama nafile konuyla ilgili tek bir veri yok (yada ben bulamadım). Tam postu yazmaktan vazgeçiyordum ki nette yoksa bu ilaki bilginin yanlış olduğu anlamına gelmediğini düşündüm ve de belki ilk ben yazıyorumdur havasına girip yazdım. Başlığıda ingilizce çaktım ki tüm dünya insanları bu posta ulaşabilsin ve netteki bu eksiklik kapansın artık diye...

Not: İlgilenenler yada teyit etmek isteyenler için Levine, Jack'in yeni katıldığı terörist gruptaki hitman lerden bir tanesi.

Add ImageBu arada nette dolaşırken öğrendim ki bu Adam vakti zamanında Maria Sharopova ile çıkmış ve asıl bomba şimdi geliyor ilişki bittikten sonra demiş ki Maria seks sırasında çok sessizdi, sanki ölü bir kurbağa gibiydi.

Tabiki bu haberin asparagas olma ihtimali var ama doğruysa durum vahim. Zaten sesin berbat (şarkılar güzelde biz seni ondan idare ediyoruz), tipin malum (bence tipsiz ama yoruma açık) ama Sharapova gibi birisiyle çıkıp arkasından bunları söylemek hiç olmamış.

Birde tabi olayın Maria tarafı var, yani kız bir şey hissetmiyorsa sesde çıkmamıştır, yoksa Maria'nın korttaki çığlıklarını bilmeyen yoktur.

Tuesday, March 10, 2009

CALIFORNICATION


Oh be nihayet her açıdan beni tatmin eden bir dizi yapmışlar (yanlış analşılmasın fiziksel tatminden bahsetmiyorum). Ben yeni keşfettim ama ne keşif, 1. sezonu cumartesi 2. sezonuda pazar bitirdim üçüncü sezonu da sabırsızlıkla bekliyorum.

Yıllardır sitcom larda konuşulan, ima edilen, üzerine binlerce espiri yapılan sex, nihayet bizimde şahitliğimizde yapılıyor bu dizide. Hemde en baba aktörler (David Duchovny desem yeter herhalde) ve aktirisler eşliğinde. Tabiki dizinin tek cezbeden tarafı sex değil, aslında dizi sexcom ile romcom arasında gidip geliyor ama şunu garanti ederim ki şimdiye kadar izlediğimiz hiç bir diziye benzemiyor.

Ayrıca müziklerden bahsetmeden geçersem diziye büyük haksızlık etmiş olurum, Bob Dylan'dan Mojo'ya, Doors /Paul Oakenfold remix inden Rolling Stones' a kadar süper parçalar çalıyor dizide.

Uzun lafın kısası Showtime gene yapmış yapacağını, ne diyelim ellerine sağlık...



Not: Diğer sevdiğim dizileride yazayımda okuyuculara referans olsun (BattleStar Galactica, Dexter, NipTuck, Carnivale (eski ama süper dizidir), Lost (ilk sezonları), Canım Ailem (biraz alakasız oldu ama seviyorum napayım), Coupling (tekrar seyretmesi sıkmayan tek sitcom), vesaire vesaire.

Monday, February 23, 2009

The Darjeeling Limited


Absürd filimlerin kral yönetmeni Wes Anderson bu sefer Hindistanın derinliklerine giden bir tren yolculuğuna çıkmış. Yönetmen filmde favori aktörü Owen Wilson'nın yanına Adrian Brody (Oscar'lı Pianist) ile Jason Schwartzman'ı koymuş, yan rollerde ise (bazısı figuran derecesinde) Anjelica Houstan, Bill Murray ve Natalie Portman yerleştirerek zaten kafadan tersden girmiş olaya. Hayranı olanlar zaten çoktan seyretmiştir ama bence diğer film severlerinde sadece giriş sahnesi için bile olsa kaçırmaması gereken bir film Darjeeling Limited.


Birde şu var ki film Türkçeye "Küs Kardeşler Limited Şirketi" olarak çevrilmiş. Aslında böyle absürd filme böyle çeviri yapılır diyesim geliyor ama o zamanda "Süt Kardeşler Limited Şirketi" olması gerekmiyormuydu? Bu çeviri benim yıllar önce korsan VCD tezgahında gördüğüm ve benim için yada çeviriler için bir milad sayılması gereken Brokeback Mountain çevirisini aklıma getirdi;

"İbne Kovboylar" ...

Thursday, February 19, 2009

iFart Changes Everything

2008 in son aylarının en çok satın alınan (,99 $) iphone uygulaması iFart'ın yeni sürümü 1.1 apple store'larda satışa çıkmış.

Yeni sürümde osuruk sesi sayısı 26 ya yükseltilirken, artık bu osurukları arkadaşlarınıza email olarak da atabiliyorsunuz ama hepsinden önemlisi yeni sürümle birlikte kendi osuruğunuzu ya da arkadaşınızınkini kayıt edip bunu istediğiniz kadar dinleyebiliyorsunuz.

Ayrıca eski sürümde mevcut olan "Security Fart" hassaslık sorunu da giderilmiş artık sizden izinsiz iphone'nuzu eleyenleri hoş bir süpriz bekliyor. Zaman ayarlı osuruk "Sneak Attack" ise zaten sorunsuz çalıştığı içinde bu versyonda aynen kulanılmış.



Not: İvedik kıvamında bir post oldu, bakalım reytinglere yansıyacak mı?

Friday, February 13, 2009

Chris Cornell


Ses desen ilahi bir ses, karizma desen karizmayı yeniden tanımlatırsın, kariyer desen hepsinden önde ama bu Timbaland projesi olmamış be adamım.

Ne işin var senin onunla, bırak o Justin Timberlake, Beyonce'lerle falan takılsın, sana boyu yetmez, yetmemiş de zaten.

Tuesday, February 10, 2009

Nadal, ısırmaya devam...


Tatilde olduğumdan dolayı biraz geç bir post oluyor ama bahsetmeden geçmek de olmayacak sanki.

Avustralya Açık'da, rüya final diye adlandırılan finalde, Nadal birkez daha Federer'i mağlup ederek bu turnuvayı kazanan ilk İspanyol olarak tarihe geçti. 5 sette tamamlanan maçın setleri; 7-6 Nadal (1-0), 6-3 Federer (1-1), 7-6 Nadal (2-1), 6-3 Federer (2-2) ve son sette 6-2 Nadal (3-2) şeklinde tamamlandı.

Bana göre maç uzadıkça Federer'in kazanma şansı azalıyor, çünkü hem Nadal ondan 5 yaş daha genç hemde fiziki olarak bariz bir üstünlüğü var. Son settedeki 6-2 ik mağlubiyettte aslında Federer'in fiziki olarak çöküşünün bir göstergesi.

Her ne kadar Ekselanslarının devrinin artık kapandığını söylemek için erken olsada herkesin kafasında aynı soru var...

Acaba?

Tuesday, January 27, 2009

Ekselansları demişti;



Avustralya Açığın en büyük favorisi olarak gösterilen (Federer hariç) Andy Murray çeyrek finali göremeden elendi...

Wednesday, January 14, 2009

Ekselansları diyorsa değerlendirmek lazım

Ekselansları, Andy Murray'in Avustralya Açıkta en büyük favori olarak gösterilmesine şaşırdığını, geçmişte de birçok formda raket olduğunu ancak Grand Slam'leri genelde kendisinin veya Nadal'ın kazandığını söylemiş.

Bu aslında hiç de Federer tarzı bir açıklama değil (adam ekselansları lakabını sadece kort içindeki oyunuyla hak etmiyor), ama eğer o söylediyse dikkate almak lazım. Aslında çok enterasan, son 7 maçın 5 inde rakibine mağlup olan Federer'in aynı zamanda geleceğin bir numarası için en büyük favorisi Murray (bunu daha önce defalarca deklare etti), demek ki Federer'e göre o gelecek henüz gelmemiş.

Bekleyip göreceğiz...



Wednesday, January 7, 2009

Nostalji


Radyolu çalar saati aldığımdan beri sabahları 7:30 da kalkmak biraz daha çekilir hale geldi. Sağolsun TRT FM yıllardır yaptığı gibi güzel müzikler çalıyorlar. Ama bir sorun var, hala aynı şarkıları çalıyorlar (en azından o saatte öyle inanmazsanız dinleyin frekans 88 civarı). Komik mi, traji-komik mi ,devlet dairesi mantığımı (salla başı al maaşı, bu durumda koy arşivden bir CD çalsın), yeni iyi bir sey yapılmıyor mu (ki bu doğru değil) ya da belki sadece nostalji yapmayı seviyordur adamlar (aslında programın hepsi eski şarkılardan oluşsa nostalji programı diyip geçeceğim ama öyle değil).


Herneyse bu şarkıları dinlemenin benim için keyifli tarafı çok sevdiğim ya da özlediğim parçalar olduklarından değil de söyleyenlerin kim olduğunu anlama gayretine girmem ve eğer bilirsem bir sonraki parçaya kadar kendime yatma hakkı tanımam gibi bir ufak bir "get up quiz" yapmam. Aslında kolay gibi görünüyor ama o kadar da kolay değil çünkü bir defa parçanın hepsini çalmiyor alet, 1 dk falan çalıyor bir susyor sonra tekrar başlıyor. Parçanın ortasından veya sonundan girebilyor, ya da radyoda parazit olabilyor ve tabi hepsinden önemlisi uyku sersemliği ile ne duyduğunu anlamayabiliyorsun, zaten o zaman oyunda başlamamış oluyor.

Ama uyanmışsan, oyun başlamışsa, birde şarkıcıyı bilmişsen o zaman keyifli dakikalar başlıyor çünkü hem yatakta kalıyorsun hem de oyunda level atlıyorsun ki bu levelde şarkıcı hakkında data base research başlıyor ve eskilere dalıyorsun (çoğunlukla uykuya dalmakla eşanlamlı).

Örnekle açıklayayım daha okunur olsun;
mesela dün George Michael çaldı, arama sonuçları şu sekilde sıralandı.
Wham den yeni ayrıldı
Galiba ikinci single'ı (şarkının ismini hatırlayamadım),
Henüz gay'liği deşifre olmadı (biz onu wham deki partneri ile kanka sanırdık),
O zamanlar henüz kariyerin başındaymış (bunu ancak şimdi söyleyebiliyoruz),
Adam polis tarafında halka açık yerde hemcinsi ile seks yapmaktan tutuklanıyor, bir de bundan "Lets go outside" diye şarkı yapıyor. (Ama çok adamın homoluğunu düşünmüşüm homofobikmiyim neyim ben? Neyse uyudum zaten).

Bugün Kylie Minoque & Jason Donavan beraber söyledikleri "especially for you"çaldı. Bunun arama sonuçları baya kısa aslında:
Kylie Minoque - Pop Icon (Uzun lafın kısası)
Jason Donavan - ????? Uyumak üzereyim... ama burda sunucuya bir itirazım var (evet programda bazen sunucuda oluyor ve bu örnekte benim uykumu kaçırdı yani game over oldu), bu şarkıyı aynen şöyle sundu: "Neighbours dizisinden tanıdığımız Avustralya'lı sanatçılar Kylie Minoque ve Jason Donavan'dan dinledik especially for you".
Ney!!! neighbours mı??? bu şarkıyı yıllardır çaldıkları yetmezmiş gibi bir de aynı replikle sunuyorlar, kadın pop ikonu olmuş, adamın başka şarkısı yok bunlar önemsiz. Sanırım bu bilgilerin çıktısı alınmış özenle katlanıp CD kapağına yerleştirilmiş (kat yerlerinden kopuyordur o kağıt parçası) gelen sunucu takıyor CD yi açıyor yazıyı ohh suyundada koy.
Ne diyeyim komik ötesi ama yinede eğlenceli ...

Bu arada bu kadar yazdım ya heveslendim yarın sabah olsada "game on" olsa...

Monday, January 5, 2009

Sexy Beast


Aslında adı pornografik bir filmi çağrıştırsada kendisi hiç de öyle olmayan (safkan ingiliz küfürleri hariç, onlarsızda ingiliz işi mafya filmi olmaz zaten) güzel bir mafya hikayesi. Bu film de benim geç farkettiklerimden; keşfetmemde aslında ilginç bir hikaye, the Sopranos dizisinde kuzen Christopher (Michael Imperioli) yapımcılık işine girmeye karar verir ve L.A. gider.Orada katıldığı ve çeşitli aktörlerin davet edildiği bir orgnizasyonda Ben Kingsley ile karşılaşır (Ben Kingsley as himself)ve ona sexy beast'deki rolunun ne kadar iyi olduğunu söyledikten sonra (film benim radarıma burada giriyor) kendi filminde de oynaması için onu tacize varan şekilde rahatsız eder.

Eğer sizde literatüre Guy Ritchie tarzı olarak girebilecek türde filmleri seviyorsanız (eski karısı için çıkardığı swept away gibi saçma romantik komedilerden bahsetmiyorum) bu filmden keyif alırsınız. Konu ilginç, karakterler psikopat, oyunculuk da üst seviyede olunca (özellikle Ben Kingsley ki birçok ödüle bu rolüyle aday gösterilmiş) ortaya sürükleyici bir mafya/üçkağıt filmi çıkmış. Benim gibi geç kalmışlara bu 2001 yapımı tavsiye edilir.

Sunday, January 4, 2009

Into the Wild


Güzel filmdi, uzun zamandır izlemek istediğim ama bir türlü ele geçirip izlemeye fırsat bulamadığım bu filmi nihayet izledim ve evet izlemek istediğim kadar varmış. ( Bazen bu tür beklemeler beklentiyi yükselttiği için sonuç hayal kırıklığı olabiliyor). Sean Penn -yönetmen- iyi iş çıkarmış, hem görsel hem işitsel. Filmin müzüklerinin çoğu Eddie Vedder (pearl jam) imzalı ve hepsi filmle bütünleşmiş. Bu Sean Pean ile Eddie Vedder arasında tam çözemediğim bir kankalık ilişkisi var sanırım. Neyse filmin konusundan hafifçe bahsedersek (Hafifçe:detaya girmeden, sürprizleri bozmadan, sonu hakkında ipucu vermeden), kolejden yeni mezun Harward'a kabul edilmiş bir gencin yeni hayatı ve yaptığı seçimler üzerinden ilerleyen bir film. Şunu belitmeden geçemiyeceğim ki kolejden mezun olması,ileride lazım olur diye kendini güvence altına alma isteği değil de,aslında belkide tam tersi bir sebepten ötürü vazgeçebileceği bir hayata sahip olmak istemesidir. Öyle ya birşeyin değerli olabilmesi için diğer şeylerden feragat edilmesi gerekir ya da vazgeçmek için aslında birseylere sahip olmak,en azından başka bir seçeneğinin olması gerekir. İşte bizim çocuk parlak bir gelecekten(!) vazgeçip, (toplumun bize empoze ettiği parlak gelecek yani iyi bir kariyer, dolgun banka hesapları, iyi bir aile... liste uzar gider ama aslında gerçek olan, bize söylenmeyen, bütün bunların hepsinin birden olması durumunda bile mutluluğun garanti olmadığıdır.) kendi hayalerinin peşinden koşması, onu mutlu edecek hayatı yaşamaya çalışması ya da neyin onu mutlu edeceğinin araştırmasını konu eden gerçek bir hayat hikayesi.
Uzun lafın kısası etkileyici bir fim, izleyin... (henüz izlemediyseniz.)