Tuesday, January 27, 2009

Ekselansları demişti;



Avustralya Açığın en büyük favorisi olarak gösterilen (Federer hariç) Andy Murray çeyrek finali göremeden elendi...

Wednesday, January 14, 2009

Ekselansları diyorsa değerlendirmek lazım

Ekselansları, Andy Murray'in Avustralya Açıkta en büyük favori olarak gösterilmesine şaşırdığını, geçmişte de birçok formda raket olduğunu ancak Grand Slam'leri genelde kendisinin veya Nadal'ın kazandığını söylemiş.

Bu aslında hiç de Federer tarzı bir açıklama değil (adam ekselansları lakabını sadece kort içindeki oyunuyla hak etmiyor), ama eğer o söylediyse dikkate almak lazım. Aslında çok enterasan, son 7 maçın 5 inde rakibine mağlup olan Federer'in aynı zamanda geleceğin bir numarası için en büyük favorisi Murray (bunu daha önce defalarca deklare etti), demek ki Federer'e göre o gelecek henüz gelmemiş.

Bekleyip göreceğiz...



Wednesday, January 7, 2009

Nostalji


Radyolu çalar saati aldığımdan beri sabahları 7:30 da kalkmak biraz daha çekilir hale geldi. Sağolsun TRT FM yıllardır yaptığı gibi güzel müzikler çalıyorlar. Ama bir sorun var, hala aynı şarkıları çalıyorlar (en azından o saatte öyle inanmazsanız dinleyin frekans 88 civarı). Komik mi, traji-komik mi ,devlet dairesi mantığımı (salla başı al maaşı, bu durumda koy arşivden bir CD çalsın), yeni iyi bir sey yapılmıyor mu (ki bu doğru değil) ya da belki sadece nostalji yapmayı seviyordur adamlar (aslında programın hepsi eski şarkılardan oluşsa nostalji programı diyip geçeceğim ama öyle değil).


Herneyse bu şarkıları dinlemenin benim için keyifli tarafı çok sevdiğim ya da özlediğim parçalar olduklarından değil de söyleyenlerin kim olduğunu anlama gayretine girmem ve eğer bilirsem bir sonraki parçaya kadar kendime yatma hakkı tanımam gibi bir ufak bir "get up quiz" yapmam. Aslında kolay gibi görünüyor ama o kadar da kolay değil çünkü bir defa parçanın hepsini çalmiyor alet, 1 dk falan çalıyor bir susyor sonra tekrar başlıyor. Parçanın ortasından veya sonundan girebilyor, ya da radyoda parazit olabilyor ve tabi hepsinden önemlisi uyku sersemliği ile ne duyduğunu anlamayabiliyorsun, zaten o zaman oyunda başlamamış oluyor.

Ama uyanmışsan, oyun başlamışsa, birde şarkıcıyı bilmişsen o zaman keyifli dakikalar başlıyor çünkü hem yatakta kalıyorsun hem de oyunda level atlıyorsun ki bu levelde şarkıcı hakkında data base research başlıyor ve eskilere dalıyorsun (çoğunlukla uykuya dalmakla eşanlamlı).

Örnekle açıklayayım daha okunur olsun;
mesela dün George Michael çaldı, arama sonuçları şu sekilde sıralandı.
Wham den yeni ayrıldı
Galiba ikinci single'ı (şarkının ismini hatırlayamadım),
Henüz gay'liği deşifre olmadı (biz onu wham deki partneri ile kanka sanırdık),
O zamanlar henüz kariyerin başındaymış (bunu ancak şimdi söyleyebiliyoruz),
Adam polis tarafında halka açık yerde hemcinsi ile seks yapmaktan tutuklanıyor, bir de bundan "Lets go outside" diye şarkı yapıyor. (Ama çok adamın homoluğunu düşünmüşüm homofobikmiyim neyim ben? Neyse uyudum zaten).

Bugün Kylie Minoque & Jason Donavan beraber söyledikleri "especially for you"çaldı. Bunun arama sonuçları baya kısa aslında:
Kylie Minoque - Pop Icon (Uzun lafın kısası)
Jason Donavan - ????? Uyumak üzereyim... ama burda sunucuya bir itirazım var (evet programda bazen sunucuda oluyor ve bu örnekte benim uykumu kaçırdı yani game over oldu), bu şarkıyı aynen şöyle sundu: "Neighbours dizisinden tanıdığımız Avustralya'lı sanatçılar Kylie Minoque ve Jason Donavan'dan dinledik especially for you".
Ney!!! neighbours mı??? bu şarkıyı yıllardır çaldıkları yetmezmiş gibi bir de aynı replikle sunuyorlar, kadın pop ikonu olmuş, adamın başka şarkısı yok bunlar önemsiz. Sanırım bu bilgilerin çıktısı alınmış özenle katlanıp CD kapağına yerleştirilmiş (kat yerlerinden kopuyordur o kağıt parçası) gelen sunucu takıyor CD yi açıyor yazıyı ohh suyundada koy.
Ne diyeyim komik ötesi ama yinede eğlenceli ...

Bu arada bu kadar yazdım ya heveslendim yarın sabah olsada "game on" olsa...

Monday, January 5, 2009

Sexy Beast


Aslında adı pornografik bir filmi çağrıştırsada kendisi hiç de öyle olmayan (safkan ingiliz küfürleri hariç, onlarsızda ingiliz işi mafya filmi olmaz zaten) güzel bir mafya hikayesi. Bu film de benim geç farkettiklerimden; keşfetmemde aslında ilginç bir hikaye, the Sopranos dizisinde kuzen Christopher (Michael Imperioli) yapımcılık işine girmeye karar verir ve L.A. gider.Orada katıldığı ve çeşitli aktörlerin davet edildiği bir orgnizasyonda Ben Kingsley ile karşılaşır (Ben Kingsley as himself)ve ona sexy beast'deki rolunun ne kadar iyi olduğunu söyledikten sonra (film benim radarıma burada giriyor) kendi filminde de oynaması için onu tacize varan şekilde rahatsız eder.

Eğer sizde literatüre Guy Ritchie tarzı olarak girebilecek türde filmleri seviyorsanız (eski karısı için çıkardığı swept away gibi saçma romantik komedilerden bahsetmiyorum) bu filmden keyif alırsınız. Konu ilginç, karakterler psikopat, oyunculuk da üst seviyede olunca (özellikle Ben Kingsley ki birçok ödüle bu rolüyle aday gösterilmiş) ortaya sürükleyici bir mafya/üçkağıt filmi çıkmış. Benim gibi geç kalmışlara bu 2001 yapımı tavsiye edilir.

Sunday, January 4, 2009

Into the Wild


Güzel filmdi, uzun zamandır izlemek istediğim ama bir türlü ele geçirip izlemeye fırsat bulamadığım bu filmi nihayet izledim ve evet izlemek istediğim kadar varmış. ( Bazen bu tür beklemeler beklentiyi yükselttiği için sonuç hayal kırıklığı olabiliyor). Sean Penn -yönetmen- iyi iş çıkarmış, hem görsel hem işitsel. Filmin müzüklerinin çoğu Eddie Vedder (pearl jam) imzalı ve hepsi filmle bütünleşmiş. Bu Sean Pean ile Eddie Vedder arasında tam çözemediğim bir kankalık ilişkisi var sanırım. Neyse filmin konusundan hafifçe bahsedersek (Hafifçe:detaya girmeden, sürprizleri bozmadan, sonu hakkında ipucu vermeden), kolejden yeni mezun Harward'a kabul edilmiş bir gencin yeni hayatı ve yaptığı seçimler üzerinden ilerleyen bir film. Şunu belitmeden geçemiyeceğim ki kolejden mezun olması,ileride lazım olur diye kendini güvence altına alma isteği değil de,aslında belkide tam tersi bir sebepten ötürü vazgeçebileceği bir hayata sahip olmak istemesidir. Öyle ya birşeyin değerli olabilmesi için diğer şeylerden feragat edilmesi gerekir ya da vazgeçmek için aslında birseylere sahip olmak,en azından başka bir seçeneğinin olması gerekir. İşte bizim çocuk parlak bir gelecekten(!) vazgeçip, (toplumun bize empoze ettiği parlak gelecek yani iyi bir kariyer, dolgun banka hesapları, iyi bir aile... liste uzar gider ama aslında gerçek olan, bize söylenmeyen, bütün bunların hepsinin birden olması durumunda bile mutluluğun garanti olmadığıdır.) kendi hayalerinin peşinden koşması, onu mutlu edecek hayatı yaşamaya çalışması ya da neyin onu mutlu edeceğinin araştırmasını konu eden gerçek bir hayat hikayesi.
Uzun lafın kısası etkileyici bir fim, izleyin... (henüz izlemediyseniz.)